Daha önce Mutlaka İzlenmesi Gereken Ricky Gervais Yapımları ve Eve Kapananlar İçin 10 Netflix Dizisi yazılarımızda değindiğimiz İngiliz komedyen Ricky Gervais’in Netflix’te yayınlanan After Life dizisi, 2. sezonu yayınlandıktan sonra dünya çapında büyük bir beğeni topladı. İlk sezonu sadece belirli bir kitlenin ilgisini çekmiş olmasına rağmen geçtiğimiz ay Netflix’e gelen 2. sezon sonrası dizi adeta patladı. Türkiye dahil birçok ülkede günlük en çok izlenen yapımlar arasında yer almaya başlayan After Life, bir anda geniş kitlelere ulaşan bir dizi haline geldi.
After Life Dizisinin Konusu
Dizinin konusundan daha önceki yazılarda bahsetmiştik ancak hiç bilmeyenler için tekrar üstünden geçmekte fayda var.
Küçük bir kasabada gazetecilik yapan Tony, çok sevdiği karısı Lisa’yı kanserden kaybedince büyük bir bunalıma girer. Köpeğiyle birlikte yalnız kaldığı evinde tüm vaktini Lisa’nın eski videolarını izleyerek ve sarhoş olarak geçirir. Tony’nin intiharın kıyısında sürdürmeye çalıştığı hayatındaki duygu durumları ve edindiği fikirler dizisinin ana konusudur.
Dizi İngiltere’nin küçük bir kasabasında geçiyor. Tony’nin evi, gazetenin ofisi, Tony’nin babasının kaldığı bakım evi ana mekanlar. Arada sırada okul bahçesi, restoran ve haber için gidilen evleri de görüyoruz. Kısacası mekan açısından geniş bir dizi değil.
Peki konu olarak çok büyük şeyler vadetmeyen bu dizi nasıl oldu da bu kadar beğenildi?
Öncelikle şunu belirteyim, After Life’ın ilk sezonu vasattı, 2. sezonu çok iyi olunca ilgi topladı gibi bir şey söz konusu değil. Aksine genel olarak ilk sezon daha başarılı bulunmuş izleyiciler tarafından. Fakat dediğim gibi After Life geçen yıl çok geniş bir izleyici kitlesi edinmişti demek çok zor. En azından bu yılki gibi Netflix top 10 listesinin zirvesinde olacak kadar bilinen bir dizi değildi. 2. sezonun tam da insanların hastalık dolayısıyla evde olduğu döneme denk gelmesi şüphesiz bir şekilde dizinin izleyici sayısını arttırdı.
Neyse bu kısmı fazla uzatmaya gerek yok çünkü bu yazı dizinin izleyici sayısının neden arttığıyla değil, izleyenlerin neden bu kadar çok beğendiğiyle alakalı. Dediğim gibi, daha çok insanın bu diziyi izlemeye başlamasında tartışılacak bir şey yok. Karantina döneminde neredeyse tüm dizilerin izlenirliği arttı zaten. Bunun yanında Ricky Gervais her ne kadar ünlü biri de olsa, 2020 Golden Globes ödüllerinde yaptığı sunuculukla hiç olmadığı kadar popüler olmuştu. Elbette bu da dizisinin bilinirliğini doğal olarak arttırdı.
Ben Ricky Gervais’in önceki yapımlarını da seven, İngiliz komedisine gülen, sakin bir kasabada belirli mekanlarda geçen ve en önemlisi süresi kısa olan dizileri tercih eden biri olarak After Life’ı ilk çıktığı zaman bir oturuşta izleyip bitirmiştim yani kendi adıma diziyi neden beğendiğim gayet açık. Beni konu hakkında düşünmeye iten olay, hemen her kesimden insanın diziyi çok beğenmesi oldu. Yani İngiliz komedisi, ofansif mizah gibi ögelerin çok fazla genele hitap etmemesini geçtim neredeyse hiç ekstra bir olay olmayan, genellikle diyalogların ön planda olduğu bir yapımın bu kadar çok insanın beğenisini kazanacağını hiç beklemezdim. Film ve dizi yorumu yapılan siteler olsun, sözlük siteleri olsun, sosyal medya olsun diziyle ilgili inanılmaz bir beğeni oluşmuş durumda.
Bu beğeninin elbette tek bir sebebi olamaz sonuçta bu işler birçok şeyin bir araya gelmesiyle oluyor ancak ben başarının altında yatan ve çok ön plana çıkartılmadığını düşündüğüm bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Sizi bilmem ancak fantastik ya da çok sıra dışı bir konusu olmayan film ve dizilerde beni en çok yoran şey karakterlerin normal bir insanın yapmayacağı hareket ve hatalar yapması ve senaryonun bunlar üzerinden ilerlemesidir kesinlikle. Tabi bir de saçma sapan yanlış anlamalarla koca bir bölüm geçirmeleri var ki resmen karnıma ağrılar sokuyor. After Life dizisinde bu bahsettiğim şeyler yok. Ricky Gervais’in en sevdiğim yönü gereksiz dramalara girmeden her şeyi doğrudan izleyiciye sunması yani sırf diziye konu olsun diye uzatmıyor hiçbir şeyi. Kafa yoran ve bittiğinde bize en ufak bir şey katmayan yanlış anlama kurgularını değil, çok sevdiği karısını beklenmedik bir zamanda kaybetmiş birinin samimi düşüncelerini izliyoruz dizide. Hiç kimse ya da hiçbir şey tamamiyle kötü ya da iyi olamayacağı gibi, ne yaşarsak yaşayalım sadece üzgün ya da sadece mutlu olamayız. Tony karakteri bize sahip olduğu bu duygu durumunu gereksiz dramalara girmeden apaçık bir şekilde gösteriyor. Aslında her birimizin içinde olan düşünceleri dobra bir şekilde dile getiriyor. Yanına da ek olarak muhteşem mizahını katınca ortaya harika bir yapım çıkıyor işte.
İlk bölümünde ana karakterinin, intihara kalkışıp köpeği yemek istediği için vazgeçtiği, sonrasında da köpeğime yemek vermek için vazgeçmeseydim bu sabah intihar edecektim, yani bundan sonra yaşayacağım her şey ekstra dediği bir dizi izleyiciyi ne kadar yorabilir ki? Ben izlerken resmen kendimi huzurlu hissediyorum ve bu dizinin ana konusunun hayatın en üzücü gerçeği olan ölüm olması bu durumu değiştirmiyor. Sonuç olarak ben After Life’ın izleyiciyi yormadan, normal bir insanın hissedebileceği tüm duyguları dengeli bir şekilde izleyiciye yansıtması sayesinde bu kadar çok insanın beğenisini kazandığını düşünüyorum. Umarım dizi 3. sezonunda da başarısını sürdürebilir.