Coronavirüs’ün 2.dünya savaşından bu yana Dünya’nın başına gelen en büyük bela olduğu konusunda uzmanlar hemfikirler. Bu virüsün bilinen ve ispatlanmış hiçbir tedavisi bulunmamakla birlikte bir takım önlemlerle virüsün etkilerinden bir nebze de olsa korunmanın mümkün olduğu bilimsel gerçekler arasındadır.
Aslında hepimiz bu konuda çok şey bildiğimizi zannediyoruz ancak yine de ortalıkta pek çok yanlış bilgi dolaşmakta. Bu konu ile ilgili ben sadece bilgi, deneyim ve yaklaşımlarına güvendiğim bilim insanlarını takip etmekteyim.
Burada bahsedeceğim konular da Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu’nun toplumu bilgilendirmek üzere yaptığı yayından alınmıştır. Tedavi amaçlı değil sadece bilgilendirme amaçlıdır, öncelikle Sağlık Bakanlığı’nın uyarıları ve yönlendirmelerine göre hareket etmek ve mümkünse evden çıkmamak gerekmektedir.
Öncelikle Virüs nedir?
Virüs paketlenmiş bir genetik materyaldir, klasik bildiğimiz anlamda bir canlı değildir çünkü yaşayabilmesi için başka bir canlının hücresinin içine girip orada çoğalabilmesi gerekir. Virüsler insanlara bulaşabildiği gibi hayvanlara ve bitkilere de bulaşabilir ve hastalık yaratır. Dünyada binlerce tür virüs vardır ve değişik hastalıklara yol açar:
En çok bilinen virüsler:
- Griplere neden olan “Influenza Virüsü”
- Siğile neden olan “HPV Virüsü“
- Uçuklara neden olan “Herpes Virüsü” gibi..
Gündemimizde olan Coronavirüs normal şartlarda insanlarda hastalık yapmayan ve sadece hayvanlarda görünen bir virüstü.
İşte ne olduysa oldu son zamanlarda bu virüs karakter değiştirerek hayvanlardan insana daha sonra da insandan insana bulaşır hale geldi. Geçtiğimiz yıllarda buna benzer olaylar yaşadık. “Kuş Gribi”, “Domuz Gribi” gibi daha önce orijinal halleri ile sadece kuşlarda ve domuzlarda görünen bu virüsler zaman içerisinde karakter değiştirerek insanlara bulaşır hale geldi.
İşte virüslerin en tehlikeli özellikleri bunlar. Zaman içerisinde virüsler genetik yapılarını değiştirebiliyor ve karakter değiştirerek değişik hastalıklara neden olabiliyor. En çok bildiğimiz ve gribe neden olan Influenza virüsü de zaman zaman karakter değiştirebilir. Grip aşılarının sonraki senelerde etkisiz hale gelmesi virüslerdeki bu karakter değişikliklerinden kaynaklanıyor.
Bazı zamanlarda bu değişikler korkunç bir hal alabiliyor, 1918 yılında başlayan ve yaklaşık iki yıl süren İspanyol gribi, dünya genelinde 60 milyon insanın ölümüne neden oldu. İşte günümüzde Coronavirüs’ün gidişatı buna çok benziyor ve insanları endişeye sevk ediyor. Bu endişede olan insanlar haklı. İşin kötü tarafı Coronavirüs hakkında çok az şey biliyoruz. Ve bu virüse karşı ne bir aşı ne bir etkili ilaç yok. Durum böyle iken yapılacak tek şey virüsün yayılmasını önlemek için alınacak kişisel ve toplumsal tedbirler.
Peki ne yapabiliriz:
- Korunma Tedbirleri
- Bağışıklık Sistemimizi Güçlendirmek
- Anti-Viral Gıda Desteği
İlk adımda yapılacak en önemli iş “Korunma Tedbirleri”
Bu konuya çok fazla değinilmeyecek çünkü haftalardır ilgili kuruluşlar ve basın bu konuyu detaylı ve doğru bir şekilde işlemektedir.
Ancak özetleyecek olursak:
- İnsanlarla yakın temastan kaçının. Öpüşmeyi, sarılmayı ve hatta tokalaşmayı bir süre bırakalım.
- Ellerinizi ağzınıza sürmeyin, mümkün olduğunca yüzünüze götürmeyin.
- Ellerinizi sık sık sabunla iyice yıkayın.
- Bulunduğunuz mekanı sık sık havalandırın.
- Kalabalık yerlerden kaçının.
- Toplu taşımadan mümkün olduğunca kaçının.
- Kalabalığa veya toplu taşımaya girmek zorunda kalırsanız mutlaka maske takın.
Korunma tedbirleri gerçekten her şeyin önündedir ve Devletimizin aldığı tedbirler çok doğru ve yerindedir.
İkinci sırada yapılacak en önemli şey “Genel Sağlığımızı ve Bağışıklık Sistemimizi Güçlendirmek”
Bağışıklık sistemimizin güçlü olması doğrudan genel sağlığımızla ilgilidir, genel sağlığımız da doğrudan yediklerimizle ilgidir. Bağırsaklarımız ve bağırsaklarımızdaki probiyotik bakteriler yani “Mikrobiyom” esasen bizim bağışıklık sistemimizin kalbi sayılır.
Özetleyecek olursak bağırsaklarımızdaki probiyotik maddeleri ve dolayısıyla bağışıklık sistemimizi güçlendirmenin en iyi yolu bu bakterilerimize iyi bakmak, onları doğru besinlerle beslemektir.
Probiyotik bakterilerimizi besleyen en önemli lif şampiyonu gıdaları bir tekrarlayalım:
- Bezelye
- Mercimek, Barbunya ve Diğer Bakliyet
- Tam Tahıllar
- Brokoli, Karnabahar, Lahana
- Patlamış Mısır
- Bulgur Pilavı
- Yulaf Ezmesi
- Keten Tohumu (unu)
- Elma / Armut
- Pırasa, Kabak, Bamya
- Yeşil Salatalar
Bu gıdaların zengin liflerden, vitaminlerden, minerallerden ve antioksidanlardan oluşması genel sağlığımızı ve bağışıklık sistemimizi güçlendiren çok önemli bir unsurdur.
Üçüncü sırada “Antiviral Özellikleri Olduğunu Bildiğimiz Bazı Çok Özel Gıdalar”
Bu gıdalar:
- Sarımsak
- Kekik
- Ekinezya
- Biberiye
- Zeyin Yaprağı
- Nane
- Fesleğen
- Zencefil
- Ginseng
1- Sarımsak
Yüzyıllardır sağlık ve özellikle antibiyotik özellikleri nedeniyle kullanılmakta olan bir gıdadır. Sarımsağın içerisinde bazı maddelerin önemli antiviral etkilerinin olduğu bir çok bilimsel yayınla gösterilmiştir.
2- Kekik
Kekiğin içindeki “Carvacrol” maddesinin birçok virüse ve enfeksiyona karşı çok etkili olduğu gösterilmiştir. Bunların arasında MNV virüsü, Herpes virüsü, RSV virüsü ve ROTA virüs sayılabilir.
3- Ekinezya Çiçeği:
Yapraklarında ve çiçeğinde virüslere karşı etkili olduğu bilinen birçok madde vardır.
4-Biberiye
Biberiyenin içerisindeki “Oleanolik Asit” denilen bir maddenin birçok virüse karşı etkili olduğu bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Bu virüslerin içerisinde HIV, Influenza ve ROTA virüsü de vardır.
5- Zeytin Yaprağı
Bundan yıllar önce ağaçların hastalıklarını inceleyen bir İsrailli bilim adamı grubu doğal hastalığı olmayan birkaç ağaçtan birinin zeytin olduğunu tespit etmişler. Bunun üzerine zeytinin odununu, kabuğunu, meyvesini ve yaprağını tek tek incelediklerinde zeytin yaprağının içinde yoğun olarak bulunan “Oleuropein” denilen bir madde tespit edildi. Oleuropein doğada bilinen en güçlü antiviral maddelerden bir tanesidir. Oleuropein maddesi pratikte halk arasında zeytin yaprağı yağı olarak satılan ve uçuklara çok iyi geldiği bilinen bir madde şeklinde kullanılmaktadır. Bunun dışında zeytin yaprağı çayının birçok hastalığa iyi geldiği binlerce yıldır pratik olarak kullanılmakta ve anlaşılmaktadır.
6- Nane
Nanenin içerisindeki “Rosmarinic Asit” ve “Mentol” maddelerinin de antiviral özellikleri vardır. Bu maddeler yine daha ziyade influenzaya neden olan virüslere karşı çok etkilidir. Hastalık zamanlarında naneli çayların içilmesi ve fayda görülmesinin nedeni bu olsa gerek.
7- Fesleğen
Fesleğenin içinde “Apigenin ve Ursolic Asit” denen bir takım maddeler var ki bu maddelerin yine ROTA virüs, Influenza, HIV ve Herpes virüslerine karşı etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Bu saydığımız maddeleri genellikle çaylar şeklinde veya esansiyel yağlar şeklinde kullanmak mümkündür. Ancak yine belirmek gerekir ki bu maddelere bir ilaç gözüyle bakmamak gerekir .Bunların etkileri bu şekilde biliniyorken tek başlarına bir ilaç olarak kullanılmamaları gerekir ve bundan medet umulması doğru değildir. Özellikle bu maddelerin hiçbirinin Coronavirüs üzerinde denenmemiş olduğu, buna ait bir bilimsel dayanak olmadığının bilinmesi gerekir. Dolayısıyla bu maddeleri kullanırken bunları bir ilaç olarak değil ama faydalı özelliklerinden yararlanmak için kullanmakta büyük fayda var.
Konu ile ilgili sayın Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu’nun videosunu buradan izleyebilirsiniz.