Psikoloji Tarihindeki İlginç Deneyler: Milgram Deneyi

Psikoloji bilimi bugünkü halini alıncaya kadar birçok araştırmacının gerçekleştirdiği deneylere ve çalışmalara şahitlik etmiştir. Tüm bu araştırmacılar her ne kadar farklı bakış açılarını benimsemiş olsalar da temelde hepsinin tek bir amacı olmuştur: İnsanı anlayabilmek.

İnsanı anlama yolculuğuna katılan önemli araştırmacılardan bir tanesi de sosyal psikolog Stanley Milgram olmuştur. Milgram, psikoloji tarihine adını meşhur İtaat Deneyi sayesinde yazdırmayı başarmıştır. Her ne kadar bu deney etik açıdan birçok kişi tarafından doğru bulunmasa da psikolojiye katkıları göz ardı edilemeyecek kadar çok olmuştur.

Milgram’ı böyle bir deney yapmaya yönlendiren ilk şey otoritenin itaat üzerinde şoke edici bir güce sahip olduğunu keşfetmesidir. Milgram bu düşüncesinden hareketle ortaya psikoloji tarihinin akışını değiştirecek önemli bir soru atmıştır: İnsanlar hangi noktaya kadar otorite figürüne itaat edebilir?

Stanley Milgram

Milgram İtaat Deneyi Hazırlık Aşaması

Milgram öncelikle gazeteye verdiği ilan sayesinde topladığı katılımcılara yapılacak olan araştırmanın “Öğretmen ve öğrenme yöntemleriyle ilgili bir çalışma” olacağını söylemiştir. Ayrıca deneyin gerekliliği olarak  “Bir kişinin öğretmen, bir kişinin ise öğrenci” olarak konumlandırılacağını belirtmiştir. Bu seçimin adil olacağına inanmaları için ise katılımcıların her birine öğretmen mi yoksa öğrenci mi olacaklarını belirlemek için kura çekileceği söylenmiştir. Ancak gerçekler söylenenlerden tamamen farklıdır.  

Katılımcılardan çekmeleri istenen her bir kura kağıdında zaten “Öğretmen” yazmaktadır. Öğrenci olarak seçilen grup ise Milgram’ın ekibinden olan ve özellikle seçilmiş kişilerden oluşmaktadır. Yani gönüllü katılımcıların düşündüğünün aksine her şey aslında planlanan başka bir deneyin parçasından ibarettir.

Deneyin ilk aşaması olarak her bir öğretmen bir öğrenciyle eşleştirilmiştir. Daha sonra öğrenci laboratuvar asistanları tarafından elektrot cihazına bağlanırken, öğretmenin yani gönüllü katılımcının da bu süreci izlemesi sağlanmıştır. Deneyin daha da inandırıcı gözükmesini isteyen araştırmacılar, öğretmen rolündeki katılımcıyı inandırmak adına öğrenciye verileceğini söyledikleri elektrik şokundan deneyin hemen öncesinde gönüllü katılımcıya da az miktarda vermişlerdir. Bu sayede öğrencinin ne hissedeceğini anlayabilmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

Tüm bu hazırlık aşamasından sonra neler olup bittiğini tam olarak anlayamamış öğretmene ne yapması gerektiği asistanlar tarafından anlatılmıştır. Tabi bu anlatılanlar deneyin asıl niyetinin maskelenmiş halinden ibarettir.

Öğretmen rolünü üstlenen katılımcıya görevinin öğrenciye kelime çiftleri öğretmek ve eğer öğrenci hata yaparsa onu bir miktar elektrik şoku vererek cezalandırmak olduğu söylenmiştir. Öğrencinin yaptığı her bir hata için öncesinden 15 volt yüksek olacak bir şok verilmesinin gerekli olduğu da belirtilmiştir. Ancak tüm deney boyunca verilmiş ve verilecek olan tek gerçek şok öğretmene en başta araştırmanın gerçek olduğuna ikna olması için verilmiş olan şoktur. Peki, Milgram tüm bunları neden yapmıştı?

Milgram’ın sahte bir araştırmayla maskelediği gerçek deneyin üç ana kahramanı vardı; öğretmen, öğrenci ve araştırmacı. Öğretmen kendisine düşen görevi, yani karşısındaki öğrenciye kelime çiftlerini öğretme işini gerçekleştirmeye çalışırken, araştırmacı ise çalışmadaki Otorite figürünü temsil etmekteydi. Milgram’ın ölçmeyi istediği şey de tam olarak buydu: Öğretmen otorite figürüne hangi noktaya kadar itaat edecekti?

Milgram İtaat Deneyi Sırasında Neler Yaşandı?

Deney sırasında öğrenci konumundaki kişi, öğretmenle birbirlerini göremeyecekleri ayrı bir yere oturtulmuştu ve sadece mikrofon yardımıyla iletişim kurabilmekteydiler. Araştırmacı ise öğretmenin hemen yan tarafında durarak gözlemci kimliğine bürünmüştü.

Araştırmanın başında her şey gayet normal ilerlemekteydi. Öğretmen öğrenciye mikrofondan kelime eşlerini sormuş ve öğrenci de doğru cevapları vermişti. Bir süre sonra öğrenciler daha önceden planlanan hataları yapmaya başladığında işler daha ciddi bir boyut kazanmış ve ilk elektrik şokları verilmeye başlanmıştı. Burada elbette gerçek bir elektrik şoku yoktu, ancak önemli olan şey öğretmen rolünü üstlenen kişinin bunu bilmiyor olmasıydı.

Sahte şoklar 75 volta ulaştığında öğrenci tarafından yavaş yavaş homurdanma sesleri gelmeye başlamıştı. Öğretmenler üzerlerine düşeni yaparak her yanlışta şok seviyesini arttırmak zorunda kalmışlardı. Şok seviyesi arttıkça ve öğrenci tarafından gelen yalvarışlar çoğaldıkça öğretmenler deneyi sonlandırmaya çalışmışlardı ancak “Deneye devam etmek istemiyorum” dediklerinde otorite figürü olarak konumlandırılmış araştırmacı “Deney devam etmeni gerektiriyor” veya “Devam etmekten başka bir seçeneğin yok” gibi cevaplar vermişti. 

Deneye devam edildikçe sahte şokların derecesi 300 volta kadar ulaşmıştı ve öğrenci tarafından “Artık dayanamıyorum” tarzında çığlık sesleri gelmeye başlamıştı. 330 volt seviyesinde ise karşı taraftan artık hiçbir ses duyulmuyordu. Bunun üzerine otorite figürü olan araştırmacı “Cevap vermemek de yanlış cevap sayılır” diyerek öğretmen görevindeki kişiyi elektrik şoku vermeye yönlendirmişti. Şok seviyesi en üst seviyeye ulaştığında ise deneyin sonuna gelinmiştir.

Milgram İtaat Deneyi Sonuçları

Deney seanslarının her birinin sadece üç kişi içerdiğinden yukarıdaki bölümde bahsetmiştim. Tüm bu düzenekte ölçülmek istenen temel şey her bir farklı seansta yer alan öğretmenlerden kaç tanesinin otoriteye itaat ederek deneyi sonlandırmayacağı veya ne kadar ileriye gidebileceğini tespit edebilmekti. Deneyin sonuçları ise gerçek anlamda bir şok etkisine neden olmayı başarmıştı.

Milgram deneyin sonuçlarından önce bazı Yale öğrencilerine “Deneyin sonunda kaç kişi öldürücü seviye şok uygulayabilir?” şeklinde bir tahmin sorusu yönlendirmiştir. Öğrenciler bu soruya karşılık 100 kişi içerisinden en fazla 3 kişinin böyle bir şeyi başarabileceğini ileri sürmüşlerdir.

Deney sonucunda elde edilen sonuçlarsa tüm tahminleri çürütecek derecede büyük bir oranı işaret etmekteydi. Öğretmen konumundaki katılımcılar %65 oranında ölümcül seviyeye çıkmıştı.

Elde edilen bu sonuçlar otorite figürünün insan davranışlarını üzerinde ne derece etkili olduğunu ortaya koymuştur. Sadece deneyin otorite figürü olan araştırmacının “Deney devam etmenizi gerektiriyor” demesi, katılımcıların ölümcül dozlara kadar çıkabilmesine neden olabilecek bir etki yaratabilmiştir.

Yapılan bu itaat deneyi bizlere sıradan insanların bazı koşullar altında, diğer kişilere ciddi şekilde acı çektirme ve hatta işkence yapabilme kapasitesine sahip olduklarını göstermiştir.

Bir başka ilginç psikolojik deneyle ilgili olan yazımıza göz atmak isteyebilirsiniz:

Psikoloji Tarihindeki İlginç Deneyler: Stanford Hapishane Deneyi

Yorum Yapın